Bugünlerde hepimizin gündemi koronavirüs. Geldi, geliyor, gelecek derken şimdi ülkemizde.
Evden çıkmamayı zorunlu hâle getiren bu hastalıkla psikolojik bir mücadele de veriyoruz.
Sürekli izlediğimiz haberler, sosyal medyada gördüklerimiz bizi köşeye sıkışmış hissettiriyor.
Gözle göremediğimiz bir virüs bütün hayatımızı etkiliyor, şimdiye kadar herhangi bir aşısı veya etkin bir tedavisi bulunabilmiş değil.
Ama kaygılı olduğumuz için bize umut verecek bir ayrıntıyı unutuyoruz. Koronavirüs, insanlığın gördüğü ilk salgın değil.
Bu yazımda tarihte gerçekleşmiş olan on büyük salgını inceleyeceğiz. On büyük salgının en büyük ortak noktaları hepsinin artık insanlığın ortak ve bilinçli çabalarıyla geride kalması.
Umuyorum ki koronavirüste yine ortak çabamızla tarihte yerini almış olacak.
Hadi başlayalım.
Büyük Veba Salgını – (Kara Ölüm)
Her iki isimle ve daha bir çok benzer isimle anılan bu salgın, 1347-1351 yılları arasında Avrupa’da büyük bir yıkıma yol açmıştır. Veba ilk olarak Çin ve Orta Asya’da görüldü. Moğolların Kırım’ı kuşatmaları sırasında ordularındaki vebadan ölenleri mancınıkla fırlatmaları sonucunda Avrupa’ya taşındı. Bu veba salgını sonucunda ölenlerin sayısı birkaç yıl içinde 200 milyonu geçmiştir. Hastalığın en çok Batı ülkelerinde büyük zararlara yol açmasının nedenleri ise bu salgının zaten var olan bir kıtlık döneminde ortaya çıkması ve insanların kişisel hijyenden yoksun olmalarıdır. Hastalığın havadan bulaştığını düşünen insanların derilerinin hava ile temasını önlemek adına banyo yapmaması ve kıtlık kaynaklı yetersiz beslenme vebanın daha çok yayılmasına neden olmuştur. Orta Çağ’da görülen cadı avı da bu dönem ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Büyücü olduğundan şüphelenilen bir çok kişi önce işkence ile suçları zorla kabul ettirilmiş ve daha sonra canlı canlı yakılarak veya boğularak öldürülmüştür. Salgının kıtlıktan sonra yaşanmış olması ise Avrupa’da hem sosyal hem de ekonomik bir gerilemeye neden olmuş, bu eski kıtanın toparlanabilmesi iki asır sürmüştür.
Çiçek Hastalığı Salgını
Yeni Dünya’nın keşfiyle beraber İspanyollar Meksika’ya akın etti. Fakat akın eden sadece insanlar değildi. İspanyollar, kendileriyle birlikte daha önce Meksika’da görülmemiş çiçek hastalığını da taşıdılar. Çiçek hastalığı daha önce Meksika’da görülmemiş bir hastalık olduğu için tedavi yöntemleri henüz bilinmiyordu. Kolonilerin dayattığı ağır şartlar, yetersiz tedbirler ve eksik hijyen sonucu 56 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Yerel halk ve liderlerinin büyük bir kısmı salgın yüzünden hayatını kaybettiğinden Aztek İmparatorluğu yıkılmış, İspanyollar’ın Meksika’yı kolonileştirilmesi hızlanmıştır. Çiçek hastalığı salgını, aşının bulunduğu yıl olan 1951 yılına kadar güncelliğini korudu.
İspanyol Gribi
İspanyol gribi yada diğer adıyla İspanyol nezlesi, 1918-1920 yılları arasında H1N1 virüsünün yol açtığı hastalığın adıdır. Bir buçuk yıl içinde yaklaşık 50 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. İlk olarak ABD’nin New Mexico eyaletinde askerlerin hastalanmasıyla görüldü. I.Dünya Savaşı için ABD’den Avrupa’ya savaşmaya giden askerler bu virüsü de beraberlerinde taşıdılar. Savaş bu gribin hızlı yaygınlaşmasında çok önemli bir faktör olmuştur. Balkanlar, Orta Doğu, Hindistan, İran, Osmanlı İmparatorluğu gibi pek çok ülkeye salgın bu şekilde yayıldı. Bir görüşe göre, ülkelerin İspanyol gribini durdurma isteği I.Dünya Savaşı’nın hızlıca bitirilmesine neden olmuştur. Virüs her yaştan insanı etkilemesine rağmen ölümler genelde gençler ve fakir insanlarda görülmüştür. İspanyol gribinin bulaştığı kişilerde solunumda zorluk, duyu kaybı, burun kanaması, baş dönmesi, diş ve saç dökülmesi yaşanıyordu. Hastalığın yayılmasını engellemek adına Amerika ve Avrupa’da kamusal alanda gaz maskesi takmayı zorunlu kılındı. Anadolu’da da etkisini gösteren salgına karşı okulların kapatılması gibi önlemler alınsa da ülkenin savaş sonrası yeterli sağlık çalışanı olmadığından ve maddi imkansızlıklar nedeniyle sadece İstanbul’da 10 bin kişinin hayatını kaybettiği düşünülüyor.
Not: Sizde benim gibi İspanyol gribinin İspanya ile bağlantısını merak ediyorsanız bu bilgi sizi de benim gibi şaşırtabilir. Gribin İspanya ile anılmasının nedeni İspanyol medyasının diğer ülkelerin aksine grip haberlerine herhangi bir sansür uygulamadan halka iletmesinden geliyor, meraklılara duyurmuş olalım.
Justinianus Veba Salgını
MS 541 yılında ortaya çıkan bu veba salgını hakkında bilgimiz oldukça sınırlı. Bizans İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu ve liman şehirlerini etkileyen bu salgın sonucu tahmini olarak 30-50 milyon arasında insanın hayatını kaybettiği düşünülüyor. Tarihçilerin rakamlar konusunda fikir ayrılıkları yaşadığını ekleyelim. Vebanın, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopolis’e Mısır’dan gelen tahıl gemileriyle geldiği düşünülüyor.
HIV/AIDS
AIDS sözcüğü, İngilizce Acquired Immune Deficiency Syndrome (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü), bağışıklık sistemine yavaş yavaş nüfuz ederek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini yok eder ve hastayı çeşitli rahatsızlıklara karşı korumasız hale getirerek ölümüne yol açar. AIDS, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır. Bu son aşamada ölümcül enfeksiyonlara ve kansere sıklıkla rastlanır. Kavram bütünlüğü sağlamak açısından yaygın olarak HIV/AIDS şeklinde kullanılır. Bilinen ilk vakalar 1981 yılında New York ve Kaliforniya’da rapor edilse de ortaya çıktığı yerin Afrika olduğu düşünülüyor. Günümüze kadar AIDS/HIV virüs kaynaklı ölümlerin 25-35 milyon arasında olduğu tahmin edilmekte. Güncelliğini sürdüren bu salgın hastalığın tedavisi henüz bulunamamıştır.
Üçüncü Veba Pandemisi
1885 yılında Çin’in Yunnan şehrinde çıkan bu veba salgını, 1960 yılına kadar devam etmiştir. Sadece Çin ve Hindistan’da 12 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olduğu düşünülüyor. 1921 yılında Hindistan tekrar başlayınca bu kez can kaybı 15 milyonu bulmuştur. İngiliz ordusu, Hindistan’daki veba salgınını kontrol altına alabilmek için karantina ve seyahat kısıtlamaları getirdi. İngiliz sağlık görevlileri Waldemar Haffkine’in veba aşısı kullanılarak büyük çaplı bir aşılama başlatınca salgın hastalığın bulaşma hızı ciddi bir şekilde düşmüştür.
Antoninus Vebası
MS 165–180 yılları arasında yaşandığı düşünülen veba salgınıdır. Yakın Doğu‘daki seferlerden Roma İmparatorluğu‘na dönen askerlerle geldiğine inanılıyor. Salgın belirli periyotlarla tekrarlamıştır. Dokuz yıl sonra yeniden ortaya çıktığında Romalı bir tarihçi olan Dio Cassius’a göre, salgın Roma’da günde 2000 kişinin ölmesine sebep oluyordu. Fakat bu sayı aslında salgından etkilenenlerin çeyreği kadardı. Hastalıktan dolayı ölen kişi sayısının 5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bazı bölgelerde nüfusun üçte biri öldüğü için Roma ordusu da oldukça zayıfladı.
Asya Gribi
H2N2 grubu alt tipli bir virüs sonucu ortaya çıkan bu salgına yabani ördeklerin neden olduğuna dair iddialar bulunuyor. İlk kez 1957 yılında Çin’in Guizhou şehrinde çıkmış, sonraları hızlı bir şekilde sırasıyla Singapur, Hong Kong ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yayılmıştır. Bir yıl gibi kısa bir süre içinde yaklaşık olarak 1.1 milyon insanın hayatını kaybetmiştir. Asya gribine neden olan virüsün en kötü özelliği ise yüzeyindeki proteini değiştirerek yeni salgınlara neden olabilme özelliğine sahip olması. Bu tür bir özellik hastalığa karşı geliştirilen aşılarında yenilenmesini gerektiriyor.
Not: 1889-1890 yılları arasında görülen ve bir milyon insanın hayatını kaybettiği Rus gribine de H2N2 virüsünün sebep olduğu düşünülüyor. Asya gribinden sonra H2N2 virüsünün antijenik sapmaya uğrayıp H3N2 tipli Hong Kong gribine neden olmuştur. Hong Kong gribi, 1968-1969 yılları arasında bir milyon kişinin ölümüne sebep oldu. Hastalık tıpkı koranavirüs gibi yaşlı kişilerde daha etkiliydi ve belirtileri kuş gribine benziyordu.
Altıncı Kolera Salgını
Kolera, tıpkı grip ve veba gibi son yüzyıllara damgasını vuran salgınlara neden olmuştur. Altıncı kolera salgını, 1800’lü yıllardan itibaren dünya üzerinde belirli periyotlarla ortaya çıkan kolera salgının 1910-1911 yılları arasında altıncı kez ortaya çıkmasıyla aldığı isimdir. İlk kez Hindistan’da çıkmış, sonra pek çok ülkeye yayılmıştır. Toplam ölü sayısının 1 milyon olduğu sanılıyor. Yayılım görülen ülkeler arasında Osmanlı’da bulunmaktaydı. Her ne kadar altıncı kolera salgının etkisi Osmanlı ‘da çok hissedilmemiş olsa da 1960’lı yıllarda ortaya çıkan yedinci kolera salgını pandemi olarak sınıflandırılmıştır ve hala devam ettiği kabul edilmektedir.
Domuz Gribi – Ebola – SARS
Son maddede özellikle yakın dönemde ortaya çıkan üç önemli salgına yer vermek istedim. Medyada sıkça karşımıza çıkan ve hatta yakın tarihlerde ülke gündemimizde de yer bulan salgınlar hakkında hafızamızı tazelemenin korkularımızı bilinçlenerek yatıştırma konusunda faydalı olacağına inanıyorum.
a.Domuz Gribi: Sıklıkla kış aylarında görülen, H1N1 Influenza A virüs alt tür grubunun neden olduğu bir hastalıktır. Semptomları domuzlarda görülen gribe benzediği için bu isimle anılıyor. Kümes hayvanları ve domuzlar ile yakın temas olarak korumasız çalışanlar, bu virüs hayvandan insana geçme özelliği taşıdığından büyük risk altındadır. 2009 yılında ortaya çıkan domuz gribine vakalarının bu tür hayvandan insana geçebilen bir virüsün sebep olduğu düşünülmektedir. Aşısı bulunan bu salgının 200 bin insanın hayatına mal olmuştur.
b.Ebola: İlk salgın, Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde eş zamanlı olarak 1976 yılında ortaya çıkmıştır. Ebola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bir nehrin adıdır ve ilk olarak bu nehrin yakınlarında bir köyde ortaya çıktığı için virüs bu şekilde isimlendirilmiştir. Enfekte olmuş primatların ve meyve yarasalarının vücut sıvılarıyla teması sonucunda bulaşma yaşanabildiği gibi hava yolu ile de bulaşabilmektedir. Bulaştıktan iki veya yirmi bir gün içinde belirtiler görülmeye başlanır. Bu belirtiler içinde yüksek ateş, iç ve dış kanamalar, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarındaki değişimler bulunuyor. Hastalığın belirli bir tedavisi ve aşısı henüz bulunmamakla birlikte ölüm oranı oldukça yüksektir. Ebola’dan dolayı hayatını kaybeden kişi sayısının 11 bin olduğu düşünülmekte.
c.SARS: Şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsünün sebep olduğu bir hastalıktır. 2002 yılının Kasım ayında Hong Kong’da ortaya çıkıp yaklaşık bir buçuk yıl boyunca devam etmiştir. Semptomları başta griple benzerken sonraları nefes darlığı da eklenmektedir. SARS koronavirüsü de tıpkı COVID-19 gibi hava ve damlacık yoluyla bulaşabiliyordu. SARS yüzünden yaşanan can kaybı ise COVID-19’un aksine sadece 770 ile sınırlı kalmıştı.
Betül Özhan
Proje Yönetimi Okulu Blog Yazarı