Tarihte Bilmeniz Gereken 10 Bilim Kadını

Marie Curie’den önce bu kadınlar hayatlarını bilime adadılar ve müthiş ilerlemeler kat ettiler.

Konu bilimde kadına gelince, Marie Curie genellikle bu alana hakim olan isim. Sonuçta Curie iki element keşfetti, 1903 yılında Nobel kazanan ilk kadın ve 1911’de iki Nobel kazanan ilk kişi oldu. Ancak Curie ilk bilim kadını değildi. Başka birçok zeki, kendini adamış ve kararlı kadın yıllar boyunca kendilerini bilime adadı.

 

 

Emılıe du Chatelet (1706-1749)

Gabrielle-Emilie Le Tonnelier de Breteuil, Fransız mahkemesinin protokol başkanının kızı, 1725’te du Chatelet markisiyle evlendi. Saray hayatı yaşadı ve üç çocuğu oldu. Ancak 27 yaşında, ciddi bir şekilde matematik çalışmaya başladı ve daha sonra fizikle uğraşmaya başladı. Bu ilgisi ayrıca bilim sevgisi olan filozof Voltaire ile ilişkisi başlayınca yoğunlaştı. Bilimsel ortaklıkları –du Chatelet’in evi, Chateau de Cirey’de bir laboratuvar hazırladılar, ve biraz da rekabet içerisinde, ikisi de ateşin doğası konusunda bir yarışmaya katıldı (ikisi de kazanamadı)- aşklarını gölgede bıraktı. Du Chatelet’in bilime en süregelen katkısı Isaac Newton’ın Principia’sının bugün hala kullanımda olan Fransızca çevirisi oldu. 43 yaşında, genç bir askeri memura aşık oldu ve hamile kaldı; doğumda yaşanan komplikasyonlar nedeniyle vefat etti.

 

Carolıne Herschel (1750-1848)

Herschel; ağabeyi William 1772’de onu Bath, İngiltere’deki evini yönetmesi için götürdüğünde Almanya’daki ailesi için bir köleden belki de sadece biraz daha fazlasıydı (Kendisini daha sonra “ailenin Cindirella”sı olarak tanımlar). Şarkı söyleme sanatında uzmanlaştıktan sonra –Octagon Şapel’inde orgcu olan William’a eşlik etmek için- ağabeyi kariyer değiştirerek astronomiye geçiş yaptı. Caroline de onu takip etti. Gözlemlerinde ve teleskop yapımında ağabeyine yardım etmesinin yanı sıra, Caroline da yeni nebulalar ve yıldız kümeleri keşfederek müthiş bir astronoma dönüştü. Kuyruklu yıldız keşfeden ilk kadın oldu (toplamda sekiz tane keşfetti) ve Royal Society tarafından çalışması basılan ilk kişi oldu. Aynı zamanda 1781’de Uranüs’ü keşfiyle kralın kişisel astronomu olan William patronunu asistanına yıllık ödeme yapması için ikna edince bilimsel çalışmaları için ödeme yapılan ilk Britanyalı kadın oldu. 1822’de William’ın ölümünden sonra, Caroline Hanover’a çekildi. Burada bir nebulalar kategorisi derleyerek astronomik çalışmalarına devam etti –Herschellerin çalışması bilinen yıldız kümesi sayısını 100’de 2.500’e çıkardı. Royal Astronomical Society’den aldığı altın madalya da olmak üzere alanında birçok kez onurlandırıldıktan sonra 1848 yılında 97 yaşında hayata veda etti.

 

Mary Annıng (1799-1847)

1811’de, Mary Anning’in erkek kardeşi İngiltere’deki evlerinin yakınında bulunan deniz kenarındaki uçurumda timsah iskeleti olduğunu düşündüğü bir şey buldu. İskeletin çıkarılması için 11 yaşındaki kız kardeşini görevlendirdi ve o da bir kafatası ve 60 omurgayı kazarak çıkardı, ardından özel bir koleksiyoncuya 23 sterline sattı. Ancak daha sonra anlaşıldı ki bulunan şey timsah değildi ve “Ichthyosaurus”, “balık-kertenkele” olarak isimlendirildi. Böylece Anning’in fosil avcısı olarak uzun kariyeri başladı. Ichthyosaurus’a ek olarak bilim insanlarına Jurassic zamanındaki 200 ila 140 milyon yıl önceki deniz dünyasının resmini çizmeleri konusunda yardım ederek uzun boyunlu plesiosaurlar, bir pterodactyl ve yüzlerce, muhtemelen binlerce, başka fosiller buldu. Resmi eğitimi çok azdı bu yüzden kendisine anatomi, jeoloji, paleontoloji ve bilimsel resimleme öğretti. Zamanın bilim insanları Anning’e danışmak ve onunla fosil aramak için New York’tan Lyme Regis, İngiltere’ye kadar yol kat etti.

 

 

 

Mary Somervılle (1780-1872)

Moda dergisindeki bir matematik sorusunun cevabındaki x ve y ilgisini çeken 14 yaşındaki Scotland’ın Mary Fairfax’i babasının karşıt görüşüne rağmen cebir ve matematik çalışmalarının içerisine düştü. Rus bir donanma kaptanıyla yaptığı evlilik sonrası çalışmaları aksasa da, eşinin ölümünün ardından Edinburgh’e döndü ve yazar Sir Walter Scott ve bilim insanı John Playfair gibi insanlarla ilişki kurduğu entelektüel gruplara katıldı ve matematik ve bilim alanındaki çalışmalarına devam etti. 1812’de evlendiği bir sonraki eşi, William Somerville, bu çalışmalarını destekledi ve Londra’ya taşındıktan sonra Mary içerisinde astronom John Herschel ile mucit Charles Babbage’ın da dahil olduğu entelektüel gruplara ev sahipliği yaptı. Manyetizma konusunda deneyler yapmaya başladı ve astronomi, kimya, fizik ve matematik konularında birçok yazı kaleme aldı. Pierre-Simon Laplace’ın “The Mechanism of the Heavens” kitabını İngilizce’ye çevirdi ve sonuçtan memnun kalmamasına karşın, bir sonraki yüzyılın çoğunda ders kitabı olarak kullanıldı. Somerville, Caroline Herschel ile birlikte, Royal Astronomical Society tarafından onurlandırılan ilk iki kadından biriydi.

Marıa Mıtchell (1818-1889)

Genç Maria Mitchell yıldızları gözlemlemeyi Nantucket, Massachusetts balina avcıları için kronometrelerin doğruluğunu kontrol ederken yıldız gözlemlerini kullanan ve çocuklarına sekstant ve yansıtan teleskopu nasıl kullanacaklarını öğreten babasından öğrendi. Mitchell 12 yaşındayken babasına bir tutulmanın zamanını kaydetmesi için yardım etti. 17 yaşına geldiğinde ise kızlara bilim ve matematik öğrettiği bir okul başlatmıştı. Ancak Mitchell Amerikan astronomisinin ön kısmına 1847’de teleskopuyla bulanık bir iz –bir kuyrukluyıldız- tespit ettiğinde geçti. Bütün dünyada onurlandırıldı, Danimarka kralı tarafından ödüllendirildi ve American Academy of Arts and Sciences tarafından seçilen ilk kadın oldu. 1857’de Mitchell, gözlemevlerini ziyaret ettiği ve Mary Somerville gibi entelektüellerle tanıştığı Avrupa’ya seyahat etti. Mitchell hakkında şu şekilde yazdı: “Bir kadın olarak ona hayran olmaktan kendimi alamıyorum. Misafir odası çemberi, bilimin dik ve engebeli yolundaki tırmanışında onu durdurmadı; saatlerce çalışmaya adanmışlık bir eş ve anne olmakla uyumsuz değildi.” Mitchell, 1865 yılında Vassar Koleji tarafından işe alındığında Birleşik Devletler’deki ilk kadın astronomi profesörü oldu. Daha sonra, özellikle Güneş’e yönelik gözlemlerine devam etti ve bir tutulmaya tanıklık etmek için 2.000 mil tırmandı.

 

 

 

 

Lıse Meıtner (1878-1968)

Lise Meitner 14 yaşında okulu bitirdiğinde, Avusturya’daki her kız gibi yüksen öğrenimden men edilmişti. Fakat William Röntgen ve Henri Becquerel’ın buluşlarından ilham alarak radyoaktivite üzerine çalışma konusunda kararlıydı. 21 yaşına geldiğinde kadınlar nihayet Avusturya üniversitelerine girme hakkına sahip olmuşlardı. İki yıllık özel eğitimle matematik ve fizik üzerine uzmanlaştığı Viyana Üniversitesi’ne kaydını yaptırdı ve 1906’da doktora derecesine sahip oldu. Marie Curie’ye yazdı ancak Paris’teki laboratuvarda onun için yer yoktu, bu yüzden Meitner Berlin’e doğru yola çıktı. Burada radyoaktif elementler üzerine çalışmalarıyla Otto Hahn’la işbirliği yaptı fakar Avusturyalı Yahudi bir kadın olarak (bu üç özellik de ona karşıydı), ana laboratuvarlardan ve derslerden çıkarıldı ve sadece bodrumda çalışmasına izin verildi. 1912’de çift yeni bir üniversiteye taşındı ve Meitner daha iyi bir laboratuvar tesisine sahip oldu. Meitner’ın 1938’de Nazi Almanya’sından kaçması gerekince ortaklıkları fiziken ayrılmış olsa da, çift işbirliği yapmaya devam etti. Meitner İsveç’te çalışmalarına devam etti ve Hahn’ın uranyum atomlarının nötronlarla sıkıştırılınca ayrıldığını keşfetmesinin ardından Meitner reaksiyondan açığa çıkan enerji miktarını hesapladı ve buna “nükleer fizyon” adını verdi. Keşif –neticede atom bombasına yol açtı (Meitner 1945’te, “Savaş teknisyenlerinin keşiflerimizle yaptıkları şeyler için bilim insanlarını suçlamamalısınız.” derdi)- Hahn’a 1944’te Nobel Ödülü kazandırdı. Meitner, komite tarafından göz ardı edildi, savaştan sonra Almanya’ya dönmeyi reddetti ve 80lerine kadar atomik araştırmalarına Stockholm’de devam etti.

 

Irène Curıe-Jolıot (1897-1956)

Pierre ve Marie Curie çiftinin en büyük kızları, Irène ailesinin adımlarını laboratuvara doğru takip etti. 1925’teki doktora tezi annesinin keşfettiği iki elementten biri olan polonyumun alfa ışınları hakkındaydı. Ertesi yıl, Paris Radyum Enstitüsü’nde annesinin asistanlarından biri olan Frédéric Joliot ile evlendi. Irène ve Frédéric atomun yapısı üzerine yaptıkları araştırmadaki işbirliklerine laboratuvarda da devam etti. 1934’te alüminyum, bor ve magnezyumu alfa parçacıklarıyla sıkıştırarak azot, fosfor, silikon ve alüminyum izotoplarını elde etmek için yapay radyoaktiviteyi keşfettiler. Ertesi yıl kimyada Nobel Ödülü’nü aldılar bu da Marie ve Irène’i ayrı ayrı Nobel alan ilk ebeveyn-çocuk ikilisi yaptı. Ancak yıllar boyunca radyoaktivite ile çalışmasının bir sonucu olarak Irène 1956 yılında lösemiden dolayı hayatını kaybetti.

 

 

 

 

Barbara McClıntock (1902-1992)

1920lerde Cornell Üniversitesi’nde botanik çalışırken, Barbara McClintock ilk kez genetiğin tadına baktı ve tav oldu. Lisans ve yüksek lisans derecelerini aldıktan sonra post doktoraya doğru ilerledi ve mısır hücrelerinin genetiği üzerine çalışmalara öncülük etti. Cold Spring Harbor, New York’ta kalıcı bir daire bulmadan önce araştırmasına California, Missouri ve Almanya’da devam etti. Birkaç nesil bitki üzerinde mısır çekirdeklerinin renklenme düzenini gözlemledikten sonra genlerin kromozomlar içinde ve arasında hareket edebildiğine karar verdi. Fakat buluş, genetik üzerine geleneksel düşünceyle uyuşmuyordu ve büyük oranda görmezden gelindi. McClintock Güney Amerika’da mısırın kökenleri üzerine çalışmaya başladı. Ancak gelişmiş moleküler teknikler 1970lerde ve 80lerde mevcut olup McClintock’un teorisini onaylamasıyla ve “atlayan genler”in mikroorganizmalarda, böceklerde ve insanlarda bulunmasıyla, McClintock 1981’de Lasker Ödülü ve 1983’te Nobel Ödülü ile onurlandırıldı.

Dorothy Hodgkın (1910-1994)

Dorothy Crowfoot (1937’deki evliliğinin ardından Hodgkin) Kahire, Mısır’da Britanyalı arkeolog bir aileye dünyaya geldi. Erkeklerle kimya çalışmasına izin verilen iki kızdan birisi olduğu okuluna, İngiltere’ye gönderildi. 18 yaşında, Oxford’un kadın kolejlerinden birisine kayıt yaptırdı ve kimya çalıştı ve daha sonra bir molekülün üç boyutlu yağısını belirlemek için X-ray kullanılan bir görüntüleme yöntemi olan X-ray kristalografisi çalışmak için Cambridge’e taşındı. 1934’te Oxford’a döndü ve burada kimya öğreterek ve ilginç biyolojik molekülleri çalışmak için X-ray kristalografisini kullanarak çalışma hayatının çoğunu geçirdi. 1964’te Nobel Ödülü aldığı tekniğini mükemmelleştirmek için yıllar harcadı ve penisilinin, B12 vitamininin ve insülinin yapılarını belirledi. 2010’da, ölümünden 16 yıl sonra, İngiliz Kraliyet Postası, Kraliyet Toplumu’nun 350. Yılını toplumun 10 ünlü üyesinin pulunu çıkartarak kutladı. Bu isimler arasında Isaac Newton ve Benjamin Franklin ile birlikte gruptaki tek kadın olarak, Hodgkin de vardı.

 

 

Rosalınd Franklın (1920-1958)

James Watson ve Francis Crick DNA’nın yapısını belirledikleri için övgü alıyorlar ancak buluşları Rosalind Franklin’in çalışmalarına dayanıyor. 1930larda bir genç olarak Franklin Londra’da fizik ve kimya öğrendiği kızlar için az miktarda olan okullardan birine gitti fakat babasına bir bilim insanı olmak istediğini söylediğinde, babası bu fikri reddetti. Ancak en sonunda yumuşadı ve Franklin Cambridge Üniversite’sine kayıt olduve fiziksel kimya üzerine doktora derecesini aldı. Paris’teyken X-ray kristalografisi üzerine teknikler öğrendi, John Randall’ın King’s College’daki laboratuvarında çalışmak için 1951’de İngiltere’ye geri döndü. Randall’ın laboratuvarında DNA çalışan bir diğer araştırmacı olan Maurice Wilkins, Franklin’in X-ray görüntülerinden birini James Watson’a gösterdiğinde Franklin neredeyse molekülün yapısını çözmek üzereydi. Watson hızlıca yapının çift sarmal olduğunu fark etti ve Francis Crick ile birlikte buluşu Nature dergisinde yayınladı. Watson, Crick ve Wilkins buluşları için 1962’de Nobel Ödülü aldılar. Ancak Franklin, 1958’de yumurtalık kanserinden dolayı hayatını kaybetti.

 

 

Çeviri: Azize Serde Caferoğlu

Proje Yönetimi Okulu Blog Yazarı

 

Kaynak: https://www.smithsonianmag.com/science-nature/ten-historic-female-scientists-you-should-know-84028788/

Exit mobile version