Dünya ekonomisinin belkemiği haline gelen, dünyanın değerli ikinci markası ve internet trafiğinin %82’sini yöneten bir şirket.
2013 yılında 53 milyar dolar ciro yaparken, merkez kampüsün bahçesini düzenlemek için çim biçme makinesi almak yerine 200 keçiyi işe alan sıradışı bir yer…
Bir yandan rengârenk ofisleri ile üretkenliği tepe noktasına çıkarmayı hedeflerken diğer yandan robot teknolojisi ve mobil cihazlar üzerinden dünyayı değiştirmeye aday bir şirket…
Google’ın iki tepe yöneticisi -İcra Kurulu başkanı Eric Schmidt ve Ürünlerden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Jonathan Rosenberg- tarafından yazılan Google Nasıl Yönetiliyor? (How Google Works?) kitabında Google’ın oluşturduğu değerler ve şirket kültürü ile dünya lideri bir kuruma dönüşmesinin hikâyesini anlatılıyor.
Sizler için Google Nasıl Yönetiliyor? kitabından derlediğimiz 10 ders…
- Yaptığın işi en iyi yapın ve kullanıcı odaklı olun
Sergey ve Larry 1998’de Google kurduklarında işlerin nasıl yürütüleceğine dair ne bir fikirleri ne de tecrübeleri vardı. Sadece birkaç temel prensipleri vardı. Bunlardan en önemlisi de kullanıcının faydasına çalışmaktı. Kaliteli bir hizmet verdiklerinde paranın kendiliğinden geleceğini düşünüyorlardı.
90’lı yılların sonunda arama motorunu büyümek isteyen Google, yalnızca tek bir şeye odaklandı: aramada mükemmel olmak. Aslında onların bu kullanıcı odaklı yaklaşımı P.Drucker’ın şu sözüyle örtüşüyor: “Geçerli yalnızca bir iş amacı vardır: müşteri çekmek. Müşteri bir işin temelidir ve hayatına devam etmesini sağlayandır.” Sergey ve Larry’nin planları ise, olabildiğince çok sayıda yetenekli yazılım mühendisini işe alıp onlara diledikleri gibi çalışmak özgürlüğü vermekti.
- Kaynaklarınızı kategorilere ayırın
Yıllarca Google’ın kaynaklarını yönetmekte kullanılan öncelikli araç, herkesin her çeyrek ortasında düzenlenen toplantılarda tartışabildiği şirketin ilk 100 projesinin sıralandığı puanlı bir liste idi. Çoğu proje 1 ile 5 arasında puana göre sıralanıyordu.
Daha sonra Google ilk 100 listesindeki projeleri farklı kategoriye ayırdı. Kaynakların %70’i, esas işleri olan arama ve arama reklamcılığına, %20’si gelişmekten olan ürünlere, %10’u da yüksek risk içeren ama başarılı olduğu takdirde büyük getiri sağlayacak yeni projelere ayrıldı.
- Tüketiciye değer verin
Birçok sektörde üç güçlü teknoloji trendi, işleyişi kökünden değiştirdi. İnternet, mobil cihazlar ve ağlar, sonuncusu da bulut bilişim.
Günümüzde ise üç üretim faktörü ucuzladı: bilgi, bağlılık ve bilgisayar gücü.
Başarıya ulaşmak için her ne kadar bu faktörler önemli olsalar da artık bilgiyi kontrol etmek ve pazarda tekel olmak değil; kusursuz ürünler çıkarmak gerekiyor. Çünkü tüketiciler hiç olmadığı kadar bilinçli. Artık tüketicinin önünde binlerce seçenek ve sonsuz bir dijital ortam var.(Amazon’da 50bin’den fazla yöneticilik alanında kitap satılıyor, Youtube’dan 1 milyon+ kanal var.) Artık söz sahibi tüketici!
- En iyi üretken akılları cezbedip işinize dahil edin
Bugün başarılı olarak adlandırabileceğimiz şirketlerin en belirgin özelliği, sürekli kaliteli ürünler çıkarabilme yeteneğidir. Bunu başarmanın tek yolu da üretken akılları cezbetmek ve başarıya ulaşabilecekleri bir çalışma ortamı hazırlamaktır.
Kültür ve başarı birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Üretken akıllar çoğu zaman güçlü stratejik temeller üzerine kurulmuş fikirlere doğru çekilirler. Yeni bir şirket kurarken dikkat edilmesi gereken en önemli şey, kültürdür. Birçok şirketin kültürü kendiliğinden oluşur, kimse kültürü planlamaz. Kültür kuruculardan doğar ama onu yansıtan ekiplerdir. Bu yüzden ekibinize şu soruları yöneltin: Neye önem veriyoruz? Neye inanıyoruz? Kim olmak istiyoruz? Şirketimizin nasıl harekete geçmesini ve karar almasını istiyoruz?
- Ofisleri kalabalık tutun ve çok fazla düzene önem vermeyin
Ofisler enerji ve etkileşimi en yüksek düzeye çıkarmak için tasarlanmalıdır. İnsanları izole edip statülerine göre ayırmak, günümüz dünyasında sıkça düşülen bir hata. Üretken akıllar sürekli diğerleriyle diyalog halinde olmak ister.
Geleneksel ofis düzeni sessiz sakin bir ortamı korumaya yönelik tasarlanmıştır. İnsanlar arasındaki etkileşimler ya planlıdır ya da şans eseri gerçekleşir. Kalabalık ofisler daha enerjiktir. Her ne kadar bu enerji, verimliliği artırsa da çalışanlara ayrıca sessiz alanlar da temin edilmeli (dinlenme alanları).
Kalabalık ofisleri bir diğer faydası da ofis kıskançlığını ortadan kaldırmasıdır. Kimsenin özel bir odası olmadığında kimse de şikâyet etmeyecektir. Ayrıca yöneticiler hangi sektörden olursa olsun kendi üretken akıllarıyla birlikte çalışmalı, birlikte yemeli ve birlikte yaşamalıdır.
Ofisler kalabalıklaştıkça dağınıklık da zamanla artar. 2013’te yapılan bir çalışmada dağınık masaların üretkenliğe olumlu etkisi olduğu belirtilmiş[1] : Düzenlilik, daha tutucu ve geleneksel bir mantığın oluşmasını sağlarken, dağınıklık bilinmeye yönelik arzuyu arttırabilir.”
Google’da ofislere oldukça fazla miktarda yatırım yapılmasının sebebi insanların evleri yerine orada çalışmasını sağlamak.
- Ekipleri küçük tutun ve şirketi etkisi en büyük insanlar etrafında yapılandırın
Kurumsal yapılanma oldukça zordur. Şirketlerin yapıtaşları küçük ekiplerden oluşmalıdır. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos bunu “iki pizza” olarak adlandırmış. (Ekiplerin iki pizzayla doyabilecek kadar küçük olması)
Küçük ekipler büyüklere göre daha fazla işi kısa sürede tamamlarken, övgüyü kimin alacağını daha az tartışırlar. Küçük ekipler bir aile gibi olurlar. Sürekli tartışıp kavga etseler de bir akşam yemeği vaktinde her şeyi yeniden yola koyabilirler.
Şirketi etkisi en büyük insanlar etrafında yapılandırın! Şirketi yönetenler Ürün Ekibi’nden olmalıdır. Yani bir CEO, toplantı düzenlediğinde masada oturanların en az %50’si şirketin ürünlerini, hizmetlerini eksiksiz derecede bilen ve ürün geliştirmeden sorumlu insanlardan oluşmalıdır. Böylece ana odak her zaman ürün mükemmelliği olacaktır.
- Varsayılan olarak açık olun
Açık olmak çoğu zaman inovasyonu arttırmak ve maliyeti düşürmek için en iyi yöntemdir. Açık kaynak kullanımı herkesin eşit şartlarda oyuna dahil olmasını sağlar ve tek bir oyuncunun haksız avantajlara sahip olmasına izin vermez. Açık olmanın dürüst ve erdemli yapısı üretken akılları kendinize çekmenize yardımcı olur. Hiçbir şey dünyayı global bir platform gibi değiştiremez. Kapalı bir sistemle teknik bilgi ışığında uç bir başarı yakalayacak bir ürününüz varsa, denemekten zarar gelmez. Aksi halde, açık kalmak her zaman daha iyidir.
- Veri ile karar verin
Google’daki çoğu toplantı odasında iki projektör bulunur. Biri diğer ofislerle video konferans yaparken toplantı notlarını paylaşmak, diğeri ise verileri görmek için. Google’da toplantılara hep veri ile başlanır ve hiç kimse bir başkasını “Bence” ile başlayan cümlelerle ikna edemez. İkna ederken “şu verilere göre” ile başlayan cümleler kurulur.
Diğer taraftan bir yönetici iseniz daha az karar alın! Yöneticilerin daha çok yapmanız gereken, verileri analiz edip çalışanlar arasında tartıştırma ortamı sunarak mutabakata varmaya yönelik bir süreç işletmektir.
- Şeffaf olun
Google’da şeffaflığın bir örneği olarak OKR’ler –bir çalışanın hedefleri ve elde ettiği sonuçlar- yer alır. Tüm çalışanlar her çeyrek başında kendi OKR’sini bir sistemde paylaşır ve şirketteki herkes onun neler yapacağını ve önceliklerini görmüş olur. OKR’de ayrıca hafta boyunca kişinin yaptığını en önemli işlerin durum bildirisi paylaşılır. Kısa ve öz bir şekilde herkes tamamladığı önemli görev ve işleri ve o an ne üzerinde olduğunu yazar.
Bunun dışında Dory adında bir sistem ile çalışanlar sorularını bu sisteme yükleyip paylaşırlar ve herkes bu soruları oylar ve her zaman en zor sorular başta olur. Bu sorular her cuma yapılan TGIF(Thanks God, It’s Friday!) toplantısında yansıtılıp kurucular tarafından cevaplanır.
- Kariyerinizi planlarken 5 yıl sonrasını düşünün
Kariyerinizi planlarken ideal işinizi düşünün ama bugünü geçin, 5 yıl sonrasına bakın. Nerede olmak istiyorsunuz? Ne iş yapmak istiyorsunuz? Ne kadar kazanmak istiyorsunuz? İş tanımınızı yazın. Eğer bu iş ilanını bir sitede görseydiniz, nasıl bir ilan olurdu? Şimdi 4-5 yıl ileri alın ve o işe girdiğinizi düşünün. 5 yıl sonraki özgeçmişiniz nasıl görünecek? Hayalinizdeki yere ulaşmak için şu an gireceğiniz yol ne olacak?
Diğer bir durumda da bir iş kurarken, işe 5 yıl sonra ne olacağını değil, ne olabileceğini sorarak başlayın. Ne olacağını sorup tahminde bulunmak yerine, ne olabileceğini sorarsanız hayal gücünüzü canlandırırsınız.
Kadir Şenkaya
Proje Yönetimi Okulu Blog Yazarı
Dipnot:
1 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15189577