Phrasal verbs İngilizce öğrenimi konusunda en çok sıkıntı çekilen noktalardan biri! Çünkü bazı fiiller, edat veya zarflarla birleşerek çok farklı anlamlar içerebilir. “Fiili Deyim” olarak nitelendirebileceğimiz, “Fiil + edat” veya “fiil+ zarf” birleşimiyle bir anlamda “fiil tamlaması” haline gelen İngilizce cümleler olan phrasal verb’ler, karşınıza her yerde çıkabilir. Bu durumu örneklemek gerekirse;
Örnek:
Give: Vermek
Up: Yukarı
Give up: Bırakmak
Yukarıdaki örnekten de görüleceği üzere asıl anlamı “Vermek” olan “Give” fiiline “Up” edatı eklendiğinde fiil artık asıl anlamını kaybederek farklı bir anlama sahip olur.
Örnek:
Call: Aramak
Off: Kapalı
Call off: İptal etmek
I will call off the next meeting. (Gelecek toplantıyı iptal edeceğim.)
İngilizce Öğrenirken Kelime Bilginizi Geliştirmek İçin 7 Etkili Yöntem
En Çok Kullanılan Phrasal Verb Kalıpları
Add up
Anlam 1: Birbirine eklenerek beklenen veya doğru sonucu vermek.
Örn: We added up the apples: there were 12.
Anlam 2: Akla yatkın olmak.
Örn: Her story didn’t add up, I think she was lying.
Bring about
Anlamı: neden olmak, yol açmak
Örnek Cümle: My brother brought about his company’s collapse by his reckless spending (Abim umarsız harcalamarıyla şirketinin çöküşüne neden oldu.)
Bring back
Anlamı: 1. geri getirmek 2.hatırlatmak
Örnek Cümleler: 1. The old transportation system was brought back to the city. (Eski ulaşım sistemi şehre geri getirildi)
2. Watching the children playing hide and seek brought back the happy childhood memories of the old man. (Çocukları saklambaç oynarken izlemek adama mutlu çocukluk anılarını hatırlattı.)
Bring down
Anlamı: 1. (yönetimi) düşürmek 2. Azaltmak
Örnek cümleler: 1. A general strike in Italy brought down the government of Silvio Berlusconi in 1994. (İtalya’daki genel grev 1994’te Silvio Berlusconi hükümetini düşürdü.)
2. The government hopes that raising interest rates will help bring down the inflation. (Hükümet, faiz oranlarının yükseltilmesinin enflasyonun düşmesine yardımcı olacağını umuyor.)
Bring out
Anlamı: 1. Ortaya çıkarmak, göstermek
2. yayınlamak, piyasaya çıkarmak
Örnek Cümleler: 1. Linda’s new hairstyle has perfectly brought out the brightness of her eyes and the beauty of her face. (Linda’nın yeni saçı onun gözlerinin ışıltısını ve yüzünün güzelliğini ortaya çıkarmıştı)
2. The company has brought a new DVD player which is compatible with many media formats such as MP3 and jpeg. (Şirket, MP3 ve jpeg gibi birçok medya formatıyla uyumlu yeni bir DVD oynatıcı piyasaya çıkardı)
Carry on
Anlam 1: Yapılan bir şeyi yapmaya devam etmek.
Örn: Sorry I interrupted, carry on talking!
Anlam 2: Heyecanlı veya aptalca bir şekilde konuşmak, davranmak.
Örn: The little boy was carrying on: shouting and kicking all day long.
Come across
Anlam 1: Belli bir karakter veya niteliğe sahip olduğu izlenimi.
Örn: Julia came across as a bit bossy.
Anlam 2: Başka birine ifade etmek.
Örn: I tried to sound happy but it came across as over-excited.
Anlam 3: Şans eseri biriyle karşılaşmak veya bir şeye rastlamak.
Örn: I came across Tom, what a coincidence!
Come up with
Anlam 1: İstenilen veya ihtiyaç duyulan bir şeyi bulmak veya akıl etmek.
Örn: We finally came up with a solution to the problem!
Drop by
Anlamı: habersiz uğramak
Örnek cümle: While I was sitting in the garden, Jane dropped by for tea yesterday afternoon. (Ben bahçede otururken, Jane dün öğleden sonra çay için habersiz uğradı.)
Drop off
Anlamı: 1. Arabayla bırakmak
2. uyuyakalmak
3.azalmak, düşmek
Örnek cümleler: 1. Would it be possible for you to drop me off somewhere near Bostancı? (Beni Bostancı yakınlarında bir yere bırakman senin için mümkün mü?)
2. A cup of tea made with some soothing herbs like lavender will probably help you drop off to sleep more easily. (Lavanta gibi bazı rahatlatıcı bitkilerle yapılan bir fincan çay muhtemelen daha kolay uyumak için size yardımcı olacaktır.)
3. The housing market will not begin to recover until home prices fall far enough to stimulate demand, which has dropped off dramatically. (Konut fiyatları, talebi canlandıracak kadar düşene kadar toparlanmaya başlamayacak.)
Drop out
Anlamı: 1. Vazgeçmek
2. okulu bırakmak, kaydını sildirmek
Örnek cümle: The athlete refused to drop out of race although he badly injured his ankle. (Sporcu bileğini ciddi şekilde yaralamasına rağmen yarışı terk etmeyi reddetti.)
İngilizce Öğrenmek İçin 12 Podcast
Get away
Anlam 1: Bir yeri terk etmek.
Örn: I cannot wait to get away from the city
Anlam 2: Yakalanmaktan kaçınmak; kaçmak.
Örn: The thieves managed to get away in a stolen car.
Anlam 3: Herhangi bir şey için eleştiri almamak veya cezalandırılmamak.
Örn: She is always lying, I can’t understand how she gets away with it!
Get over
Anlam 1: Bir duygu veya dürtü tarafından kontrol edilmekten veya rahatsız edilmekten kurtulmak.
Örn: I got over my fear of flying.
Anlam 2: Bir durum hakkında üzgün olmaktan kurtulmak.
Örn: Finally, she got over her ex-boyfriend.
Anlam 3: Bir hastalıktan kurtularak tekrar iyi hissetmek.
Örn: Dave has got over the flu.
Give up
Anlam 1: Bir işi veya aktiviteyi bırakmak.
Örn: We all gave up smoking on the same day.
Anlam 2: Yapamadığını kabul ederek vazgeçmek, pes etmek.
Örn: I finally give up, I cannot take it anymore.
Go on
Anlam 1: Devam etmek.
Örn: We will going yo go on to the next town from here.
Anlam 2: Sizinle birlikte olan bir kişi veya gruba, bir yere sizden önce gitmelerini söylemek.
Örn: You go on to the restaurant, I’ll come in 10 minutes.
Anlam 3: Biriyle konuşurken, o kişiyi bir şey yapmaya veya söylemeye teşvik etmek.
Örn: Go on! Try it, it’s delicious!
Get across
Anlamı: anlaşılmasını sağlamak, açıklamak
Örnek cümle: We should get across the ideo to the manager that the employees won’t return to work until they are provided with health insurance. (Çalışanlara sağlık sigortası sağlanıncaya kadar işe geri dönmeyecekleri konusunda yöneticiye açıklama yapmalıyız.)
Get ahead
Anlamı: gelişme kaydetmek, başarılı olmak
Örnek cümle: Some studies have shown that doing well at school and getting ahead in your career are both linked to a happy childhood. (Bazı çalışmalar, okulda başarılı olmanın ve kariyerinizde ilerlemenin hem mutlu bir çocukluk ile bağlantılı olduğunu göstermiştir.)
Get along
- İyi geçinmek, anlaşmak
- Başarmak
Örnek cümle:
- The first principle of forming a successful team is to get along well with each other. (Başarılı bir ekip oluşturmanın ilk prensibi birbiriyle iyi geçinmektir.)
- I might not able to be able to get along with my thesis without your help. ( Sizin yardımınız olmadan tezimi başaramayabilirim.)
Get around
Anlamı: etrtafı dolaşmak
Örnek cümle: In Istanbul you have many alternatives for transport such as ferry and bus to get around the city. (İstanbul’da şehir içinde dolaşmak için feribot ve otobüs gibi birçok alternatif var.)
Look after
Anlam 1: Bir şeye veya bir kişiye sahip çıkmak.
Örn: The nurse look after the patient for months, until he was better.
Look forward to
Anlam 1: Zevkle, ümitle beklemek.
Örn: I am really looking forward to going on vacation.
Look up
Anlam 1: Gelişmek.
Örn: The economy is finally looking up.
Anlam 2: İnternette, bir kaynakta vb. bir şey aramak.
Örn: Let’s look up his number in the yellow pages.
Make out
Anlam 1: Bir dökümana gerekli bilgiyi yazmak.
Örn: Who shall I make the check out to?
Anlam 2: Bir şeyi duyup anlamak.
Örn: I can’t mak out what you’re saying, can you speak louder?
Anlam 3: Cinsel olarak öpüşmek veya sevişmek.
Örn: We made out in the back of his car.
Turn down
Anlamı: 1.reddetmek
2.kısmak (radyo, tv vb.)
Örnek Cümleler: 1. Casey was certain that Celine loved him, but he could not understand why she turned down his marriage proposal. (Casey Celine’in onu sevdiğinden emindi ama evlilik teklifini neden kabul etmedğini anlayamadı.)
2.I turned the TV down so that I could hear what Mum was saying. (Annemin ne söylediğini duyabileyim diye televizyonu kıstım)
Turn in
Anlamı: 1.Yatmak
2.teslim etmek, ihbar etmek
Örnek cümleler: 1.Before I turned in last night, I went out onto the terrace to check the weather. (Dün gece yatmadan önce hava durumunu kontrol etmek için terasa çıktım)
2.After hiding in a barn for a few days, the murderer could not bear the feelings of guilt and turned himself in. (Birkaç gün boyunca bir ahırda saklandıktan sonra, katil suçluluk duygularını taşıyamadı ve kendini teslim etti.)
Turn into
Anlamı: dönüşmek, çevirmek
Örnek cümleler: Coyote Waits, a novel by Tony Hillerman, was turned into a film in 2002. (Tony Hillerman’ın romanı Coyote Waits, 2002 yılında filme dönüştürüldü)
Turn on
Anlamı: cihaz açmak
Örnek cümle: We turned on the local radio station, hoping to learn about the explosion. (Patlamayı öğrenmeyi umarak yerel radyo istasyonunu açtık)
Turn out
Anlamı: 1.beklenmedik bir şekilde sonuçlanmak
2.ışığı kapatmak
Örnek cümleler: 1.At the end of the film the mysterious stranger turned out to be the heroine’s missin father. (Filmin sonunda, gizemli yabancı kahramanın kayıp babası çıktı.)
2.I turned out the lights and watched the snow falling on tress in the silence of the night. (Işıkları söndürdüm ve gecenin sessizliğinde karların yağmaya başladığını izledim.)
Turn over
Anlamı: 1. Polise teslim etmek
2.kanal değiştirmek
Örnek cümleler: 1.The pickpocket was caught by the security guard and immediately turned over to the police. (Yankesici güvenlik görevlisi tarafından yakalandı ve hemen polise teslim edildi)
2.I am fed up with all those soap operas appearing on this channel. Do you mind if I turn over? (Bu kanalda görünen tüm o dizilerden bıktım. Eğer kanalı değiştirsem sakıncası var mı?)
Kaynak: https://englishninjas.com/blog/tr/phrasal-verbs-1-gramer-nedir-ve-nasil-kullanilir/ https://www.getwordly.com/blog/phrasal-verbs-listesi-ve-ornek-cumlelerle-konu-anlatimi/